Yaz tatilimin bir kısmını memleketim KKTC Gazi Mağusa’ da geçirdim. Bu vesile ile dünyanın en güzel denizlerinden birinde yüzme imkanına sahip olmamın yanı sıra bir müddettir çeşitli kaynaklardan aldığımız; Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yeni projeler üretildiğine dair duyumların sokaktaki Kıbrıslılar tarafından nasıl değerlendirildiğini ilk ağızdan duyma olanağına da sahip oldum.
Bilindiği gibi uzun yıllar Türkiye’ nin Kıbrıs Sorunu konusundaki dış politika stratejisi “Çözümsüzlüğün Çözümü” politikasına yani mevcut “Status Quo” nun (Statüko) muhafazasına dayanıyordu. Bize göre; 20 Temmuz 1974 ve 15 Ağustos 1974’ te yapılan 1. ve 2. Kıbrıs Barış Harekatları ile çizilen sınırlar dâhilinde; önce 1975’ te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin daha sonra da 15 Kasım 1983’ te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ nin (KKTC) kurulması ile Kıbrıs Türkleri’ nin Rumlar tarafından toplu olarak katledilmeleri önlenmiş; Kıbrıs Türk’ünün can ve mal güvenliği sağlanmış; bütün adaya barış-huzur ve istikrar gelmiştir. Bu fiili durum (De Facto) zaten bizatihi bir çözümdür. Başkaca siyasi veya hukuki (De Jure) çözüme şimdilik gerek yoktur. Ancak konuyla ilgili AB, ABD, İngiltere, Yunanistan, BM, NATO ve OECD gibi diğer uluslararası aktörler kalıcı başka bir siyasi-hukuki çözüm istiyorlarsa, Türkiye ve KKTC olarak bizim de yaklaşımımız her türlü uluslararası müzakereye açık; gerek BM gerek diğer uluslararası aktörlerin her türlü inisiyatifine olumlu yanıt veririz şeklinde olmuştur. Bu kapsamda da 1964 yılından beri Kıbrıs sorunu ile ilgili BM çatısı altında veya iki toplum arasında binlerce toplantı ve görüşme olmuş ancak hukuki bir sonuca ulaşılamamıştır. Rumların olumsuz tutumları nedeniyle de kısa ve orta vadede bir çözüm beklenmemektedir.
Kıbrıs sorununun 1974’ te belirlenen statükoya göre askıda kalmaya devam edeceğine iyice alışılmışken; uluslararası konjonktürde meydana gelen bazı önemli olaylar sonucunda; ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN ÇÖZÜMÜ yerine KISMİ ya da GEÇİCİ ÇÖZÜM’ e gidilmesi yönünde yeni uluslararası strateji ve politikalar geliştirildiği bilgisi bir süredir yüksek sesle söylenmeye başlanmıştır. Bu yeni uluslararası politika stratejisinin mimarı da tabii ki ABD ve İsrail’ dir.
Birkaç sene önce Kıbrıs adasının güneyinde “Afrodit” adıyla adlandırılan bölgede ABD-İsrail orijinli Yahudi firması NOBEL ENERGY; AB’ nin 30 yıllık enerji ihtiyacını karşılayacak Doğal Gaz rezervi tespit etmiş ve GKRY’ den aldığı gayr-i kanuni belge ile Doğal Gazı çıkartmaya başlamıştır. 2015 yılında bu Gaz Avrupa’ya sevk edilecek konuma gelecektir. Ayrıca Türkiye’nin Akdeniz’in altından boru ile Kıbrıs adasına su taşıma projesi hemen hemen tamamlanmıştır. 15 Kasım 2014’ te yani KKTC Cumhuriyet Bayramında vana açılarak adaya Anamur’un suyu akmaya başlayacaktır. Böylece toprak florası çok iyi olan Kıbrıs’ ta zirai ürün patlaması ve turizm yatırımlarında da büyük artışı beklenmektedir.
Bu gelişmeler kapsamında ABD derin devleti ve beynelmilel Musevi teşkilatları; AB’ nin Arap Petrolü ya da Rus Doğalgazına bağlılıktan kurtularak Kıbrıs (Yani ABD-İsrail) Doğal gazına muhtaç olabilmesi için TC ve KKTC’yi tatmin edecek kısmi/geçici bir çözüm yolu bulmuşlardır. Kıbrıs’taki bu geçici çözüm Ercan Havaalanı ve Gazi Mağusa Limanı uluslararası uçuş ve seyr-ü sefer’e açılacak; böylece KKTC ve Kıbrıs Türkleri üzerindeki uluslararası ambargolar kalkarak Kıbrıs’lı Türklerin refahını arttıracaktır. Buna karşılık Dünya’nın en lüks 300 civarında Otel-Apart, Otel-Butik Otel ve alış-veriş mağazalarının bulunduğu Kapalı Maraş (Varoşa) bölgesi KKTC’ den alınarak Rumlara yani GKRY’ ne verecektir. Böylece bulunacak kısmi çözümün sonunda Kıbrıs’ın Güney Doğusundan bugün çıkan Doğal Gaz ile Güney Batısından birkaç yıl sonra çıkacak Petrol KKTC’ deki Büyükkonuk dolum tesislerinden Türkiye’ye getirilecek ve Türkiye’den de TANAP ve Mavi Akım / Güney Akımı pipe-line’larına bağlanarak Avrupa’ya sevk edilecektir.
Bu kısmi ya da geçici çözümle AB Enerji bakımından Rusya ve Orta-Doğu’ya bağımlı olmaktan kurtulacak ve enerji ihtiyacını bir AB ülkesi olan Kıbrıs’tan temin edebilecektir. ABD ve İsrail hem büyük paralar kazanacaklar hem de AB ve Dünya Enerji Piyasasında en etkili aktörler konumuna geleceklerdir. İflas etmiş olan GKRY (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ) hem Maraş’ dan yaratılacak on milyarlarca Euroluk gelir, hem de Doğal Gaz’ dan elde edilecek gelirle iflastan kurtulacak; ayrıca 40 yıldır geri dönüş hayallerini kurdukları Doğu Akdeniz’in Paris’ i olan Kapalı Maraş Bölgesine yeniden sahip olacaklardır. Böylelikle Türkiye; AB ile müzakerelerinde hep engel olan Kıbrıs engelinden kurtulacak; AB üyelik müzakereleri Kıbrıs Vetosundan kurtulup hızla ilerleyecek ve nihayet KKTC ve Kıbrıs Türkleri de uluslararası siyasi-ekonomik-sosyal-kültürel ve sportif ambargolardan kurtulup iktisadi bakımdan kalkınacak; refah seviyesi artacak yarın ne olacak korkusu ve endişesinden kurtulup geleceğe daha güven ve umutla bakacaklardır.
Umalım ki kuvvetli duyumlarını aldığımız ve Kıbrıs Türklerinin büyük ölçüde desteklediği bu politika gerçekleşir ve hem Adadaki iki toplum için hem de Doğu Akdeniz’de “sürekli barış” ve istikrarın tesisinde kalıcı çözümün anahtarı olur.
Doç. Dr. Uğur ÖZGÖKER
AREL ÜNİVERSİTESİ İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı