Kıbrıs Amerikan Üniversitesi (KAÜ) Rektörlüğü’nden alınan bilgiye göre; Kıbrıs özeli ve Doğu Akdeniz’le Ortadoğu genelinde son günlerde yaşanılan sıcak gelişmelere parmak basmak, Kıbrıs adasının da içinde bulunduğu coğrafyada neler olup bittiğini bilimsel tabana oturtan verişlerle tartışmak ve kamuoyuyla paylaşmak üzere 28 Şubat 2018 tarihinde Lefkoşa’da Arabahmet Kültür ve Sanat Evi’nde bilimsel bir panel gerçekleştirildi.

KAÜ Rektörü Prof. Dr. Uğur Özgöker’in moderatörlüğünü yaptığı panele Türkiye’den Hidropolitik Akademi Genel Başkanı Dursun Yıldız, ODTÜ Kalkanlı kampüsünden Prof. Dr. Salih Saner, aynı üniversiteden Doç. Dr. Murat Fahrioğlu ile KAÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulvi Keser konuşmacı olarak katıldı.

Çeşitli kamu ve sivil toplum örgütünden dinleyicilerle akademisyenler ve öğrencilerin de katıldıkları panelin açılış konuşmasını yapan KAÜ Rektörü Prof. Dr. Uğur Özgöker, özellikle son dönemde Kıbrıs adası etrafında hareketlenen doğalgaz arama çalışmalarıyla buna bağlı olarak ortaya çıkan çatışma ortamının adayı sorunların ortasına ittiğini, Doğu Akdeniz’de yaşanılanların sadece bu coğrafyayla ilintili bir durum olmadığını ve bugün Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Suriye’de yürütülmekte olan Afrin Operasyonu da dahil pek çok girişimin birbiriyle ilintili olduğunu belirterek tam da bu noktada Kıbrıs adasını ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) çok yakından ilgilendiren “hidropolitik/su, elektrik, enerji ve bütün bunlara bağlı olarak strateji” konularında alanlarında uzman akademisyenleri üniversitede ağırlamak suretiyle kamuoyunu aydınlatma ve konuyla ilgilenen herkese bu son derece kritik konu başlıklarının perde gerisini aktarmayı bir sorumluluk olarak gördüklerini belirtti.

Panelin ilk konuşmasını yapan ODTÜ Kalkanlı Kampüsü’nden Prof. Dr. Salih Saner ise Kıbrıs adasını çevreleyen denizlerde bugün itibarıyla petrol kaynaklarından ziyade hidrokarbon üzerinde yoğunlaşıldığını, 2011 yılında Kıbrıs açıklarında bulunan gazın İsrail’e ait Leviathan ve Kıbrıs’a ait Afrodit bölgelerinden Türkiye üzerinden taşınması, bölgede söz konusu enerji kaynaklarının tespit edilmesi, çıkartılması ve konuyla ilgili istihdam kaynaklarının yaratılmasının önemli olduğunu vurgulayarak KKTC olarak konuya hassasiyetle eğilmek gerektiğini, Türkiye’nin bölgedeki hakları itibarıyla konunun takipçisi olduğunu vurguladı. Ada etrafındaki doğalgaz kaynaklarının Kıbrıs Türklerinin de hakkı olduğunu belirten  Prof. Dr. Saner, ayrıca KKTC’de doğrudan petrol enerjisi üzerine faaliyet gösteren Petrol ve Doğalgaz Mühendisliği isimli bir bölüm olmasına rağmen Kıbrıslı Türk öğrencilerin bu konuya ilgi göstermemesi ve kamuoyu duyarlılığına da vurgu yaptı.

Panelin ikinci konuşmacısı Hidropolitik Akademi Genel Başkanı Dursun Yıldız ise KAÜ ile daha önceki süreçte karşılıklı iş birliği anlaşmasına imza attıklarını, KAÜ’nün Kıbrıs adasını ilgilendiren bu kadar stratejik ve önemli bir konuda gösterdiği hassasiyet ve duyarlığın son derece takdire şayan olduğunu, Ortadoğu coğrafyasında su kaynaklarının bitme noktasına geldiği, 2025 itibarıyla bölgenin neredeyse çölleşmeyle karşılaşacağı bir süreçte KKTC Su Temin Projesi ile adaya nakledilen suyun kıymetinin bilinmesi gerektiğini belirtmiş, bu projenin arkasının doldurulması, taşınma, toplama ve dağıtımıyla stratejik gücümüzün belirlenmesi ve oyun kurucu durumuna gelmemiz gerektiği hususuna vurgu yaptı. Dursun Yıldız, ayrıca her gün yeniden şekillenen ve küresel çatışmalara sahne olan Ortadoğu’da Kıbrıs’ın son derece önemli bir pozisyonda bulunduğunu belirterek 15 yıl önce “Akdeniz’de Su Sorunları” üzerine bir yüksek lisans tezi hazırladığını ifade etmiş, yeni enerji merkezinin kilit noktasının Kıbrıs olduğuna dikkat çekerek Kıbrıs üzerinden oynanan küresel politikalara da dikkat çekti.

Panelin üçüncü konuşmacısı olan Doç. Dr. Murat Fahrioğlu da Doğu Akdeniz üzerinden Kıbrıs’a farklı bir perspektif sunarak KKTC’de elektrik üretimi ve tüketimi konusunda yapılan hatalar, yapılması gerekenler üzerinde durmuş, ağaçla uğraşmak yerine ormanla ilgilenilmesi gerektiğini, termik santraller üzerinden hareket etmekle önümüzdeki süreçte ülkenin bir felakete de sürükleneceğini, akılcı ve bilimsel adımlar atılması ve her şeyin kar-zarar hesaplaması üzerinden değerlendirilmemesi gerektiğini çeşitli ülkelerden örneklerle aktardı. Doç. Dr. Fahrioğlu, ayrıca İspanya’nın en güney noktası hariç olmak üzere Avrupa’nın en iyi enerji kaynaklarının Kıbrıs adası üzerinde bulunduğunu belirterek bir enerji planı yapılmasına da vurgu yaparak “Elimizde bugün İspanya’daki o nokta hariç güneş enerjisi açısından müthiş bir potansiyel var. Bunu en üst düzeyde değerlendirmek ve %100’e çıkarmamız şarttır. Bugün itibarıyla elimizdeki santrallerin ekonomik hayatı 2023 yılı gibi sonlanacaktır. 2024 itibarıyla AKSA ile yapılan karşılıklı anlaşma da sonlanacaktır. Acilen bir enerji planı yapmamız ve bunu hiç ertelememiz gerekmektedir. Bunu maalesef nedense ciddiye almıyoruz. Bu kablo sistemi 2020 itibarıyla elimizde yoksa olay bitmiştir. 2009’da böyle bir kablomuz olsaydı AKSA ile yapılan anlaşma olmazdı. Bizim hedefimiz temiz enerji gelmesi, temiz enerji üretmek ve halkımızın mağdur olmaması üzerine endekslenmelidir.” dedi.

Panelin son konuşmacısı olan KAÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulvi Keser de yaptığı konuşmada İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan reel politik bağlamında Ortadoğu merkezli olarak başat güçler yanında çeşitli paydaşların da çeşitli menfaat hesaplarının içine girdiklerini, ekonomik, siyasi, güvenlik ve stratejik çıkarlara dayanan bu hesaplaşmaların özellikle Doğu Akdeniz ve Kıbrıs etrafında yoğunlaştığını belirterek ABD 6. Filosu’ndan NATO’ya bağlı Stanavformed ve deniz haydutluğuna karşı güç olan CPF da dahil olmak üzere bölgede çok sayıda askeri güç bulunduğunu, Kıbrıs’ta BM Barış Gücü (UNFICYP) ve Lübnan’da UNIFIL de dahil olunca bu yoğunluğun daha da arttığını, Rusya’ya ait iki donanma ve Fransa, ABD, Rusya’ya ait uçak gemilerinin bölgemizde bulunduğunu belirterek 103 sayfalık Kıbrıs antlaşmalarının 56 sayfasının sadece acil durumlarda İngiltere’ye sınırlama olmaksızın terk edilecek stratejik ve hassas yerlerle ilgili olduğunu, adada İngilizlerin iki üssünün bulunduğunu belirtmenin yanlış ve eksik bulunduğunu belirterek 1918’de Doğu Akdeniz’de uçak gemisi bulunduran Fransa’nın aynı şekilde bugün de burada bulunduğunu, 100 yıl önce adada onlarca istihbarat istasyonu açan İngiltere’nin 1947’de ABD ile imzaladığı UKUSA istihbarat anlaşmasıyla dünyayı parsellere ayırdığını ve istihbaratın bir adım ötesinde bu coğrafyada sanayi casusluğu (espiyonaj) söz konusu olduğunu vurgulayarak son dönemde KKTC üzerinde yoğun bir psikolojik algı operasyonu yürütüldüğünü belirterek “Halihazırda elimizde bize ait mevcut en önemli stratejik güç su olmalıdır. KKTC Su Temin Projesi’nin yapım aşamasından itibaren uygulanan psikolojik harekât bugün de devam etmektedir.” diyerek sözlerini tamamladı.

Panel sonunda yapılan açıklamada KAÜ-Hidropolitik Akademi iş birliğiyle ayrıca KKTC’de su faktörünün önemine dikkat çekilerek Nisan 2018 sonunda konunun uzmanlarının da iştirakiyle geniş katılımlı bir atölye çalışması (workshop) yapılacağı ve su eksenli olarak ziraat, kuru ve sulu tarım, ekonomik girdiler, üretim ve istihdam alanlarıyla kaynakların masaya yatırılacağı da belirtildi.