Günümüz dünyasında süper güç kavramı artık yalnızca askeri ya da ekonomik güçle tanımlanmıyor. Prof. Dr. Uğur Özgöker, “Satır Arası” programında yaptığı değerlendirmede, teknolojik üstünlük, bilgi ekonomisi, kültürel etki ve diplomatik esneklik gibi unsurların bir ülkeyi küresel ölçekte öne çıkardığını vurguluyor. Bu anlamda çağımızın güç tanımı, sert güçten ziyade akıl, bilim ve strateji temelli yumuşak güç anlayışına evrilmiş durumda.
Özgöker’e göre, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasındaki ekonomik rekabet, klasik “süper güç” modelinin artık sürdürülemez olduğunu gösteriyor. ABD dolarının hâkimiyeti, enerji piyasalarındaki kırılganlık ve küresel tedarik zincirlerinin yeniden şekillenmesi, yeni bir çok kutuplu düzenin doğuşunu hızlandırıyor. Bu süreçte Avrupa Birliği de kendi iç bütünlüğünü koruma mücadelesi verirken, Asya merkezli yeni ekonomik eksenlerin yükseldiği görülüyor.
Programda dikkat çeken bir diğer vurgu, Türkiye’nin jeopolitik ve jeoekonomik konumu. Özgöker, Türkiye’nin hem Doğu hem Batı arasında köprü olma özelliğinin tarihsel bir avantaj sunduğunu; ancak bu avantajın bilim, eğitim, teknoloji ve diplomasiyle desteklenmediği sürece stratejik bir güce dönüşemeyeceğini belirtiyor. Türkiye’nin bölgesel süper güç olma potansiyelini kullanabilmesi için sürdürülebilir kalkınma politikaları, yenilikçi üretim modelleri ve hukuk temelli bir yönetim anlayışına ihtiyaç olduğunu ifade ediyor.
Süper güç olmanın bir diğer boyutu olarak, yumuşak gücün yani kültürel ve entelektüel etkinin önemine değinen Özgöker, Türkiye’nin medya, sanat ve eğitim yoluyla uluslararası alanda daha görünür hale gelmesi gerektiğini savunuyor. Ona göre, kalıcı güç yalnızca tank ve silahla değil; fikir, sanat, bilim ve adaletle inşa edilir. Bu bağlamda Türkiye’nin genç nüfusu, dinamik girişimciliği ve coğrafi çeşitliliği büyük bir fırsat olarak öne çıkıyor.
Sonuç olarak Özgöker, geleceğin süper güçlerinin yalnızca “zengin” değil, aynı zamanda adil, üretken ve vizyoner ülkeler olacağını belirtiyor. Türkiye’nin bu dönüşümün dışında kalmaması için bilgi temelli kalkınma stratejilerini hızla benimsemesi gerektiğini ifade ediyor. Program, hem küresel sistemdeki dönüşümü hem de Türkiye’nin geleceğe dair stratejik yönelimini anlamak isteyenler için kapsamlı bir perspektif sunuyor.
